Bu sayıdaki yazımızda kur artışının işletmelerin mali yapıları üzerinde oluşturduğu riskleri ve olumsuz etkilerini irdeleyeceğiz. Maalesef, Dünya ekonomisi tek bir para birimi kullanmadığı sürece; kurdan, kur artışından ve bu artışların makro ölçekte ulusal ekonomi ve mikro düzeyde işletmelerin mali yapıları üzerindeki etkilerini konuşuyor olacağız. Dalgalı kur rejimini uygulayan ülkemizdeki ani ve hızlı kur artışları finansal şoklara karşı kırılgan bir yapıya sahip olan işletmelerin mali bilançolarını fevkalade olumsuz etkileyebilmektedir. Yurt içi tasarrufların azlığı, finans sektörünün yeterli derinliğe sahip olmaması, işletmelerin öz kaynaklarının yetersizliği, ihracatın önemli ölçüde ithal hammaddelere dayalı olması, büyüme ve yeni yatırım ihtiyaçları gibi etkenler işletmelerin yabancı para cinsinden borçlanmaları da beraberinde getirmektedir. Ancak, küresel ve ulusal faktörler nedeniyle son dönemlerde belirsiz bir şekilde hızla artan döviz kurlarındaki istikrarsızlık, işletmelerin yabancı para cinsinden borçlanmalarından bekledikleri amaca ulaşamadıkları, hatta artan kambiyo zararları ile finansman maliyetlerini dahi karşılayamaz duruma geldiklerini gözlemlemekteyiz. Peki, döviz kurlarındaki bu hızlı artış ve istikrarsızlık işletme bilançolarını ve mali yapılarını nasıl etkiledi? Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, döviz kurundaki artış her bir işletmeyi aynı şekilde veya aynı şiddette etkilemektedir. Hatta döviz cinsinden ihracat geliri, döviz cinsinden hammadde ithalatı ve döviz cinsinden finansman maliyetinden yüksek olan firmalar, bu döviz kuru artışından karlı bile çıkabilmektedirler. Ancak, ülke olarak enerji kaynakları yönünden dışarıya olan bağımlılığımız (petrol, doğalgaz gibi) ve bunları da dolar cinsinden ithal ediyor olmamız nedeniyle dolara olan talebimizi, keza Avrupa Birliği ülkelerinden yaptığımız yüksek teknoloji ürünü ithalatı nedeniyle de Euro’ya olan talebimiz, üretim için yoğun bir şekilde ithal hammaddeye duyduğumuz gereksinim, döviz ihtiyacımızı da artan bir şekilde sürekli kılmaktadır. İşletme bazında da, yabancı para cinsinden borçlanma, ihraç konusu malların üretimi için gerekli olan hammadde ve ara malı ihtiyacı ile yeni yatırımlar için lazım olan finansman ve makine-teçhizat ihtiyacı, beraberinde artan döviz talebini getirmektedir. Son yıllardaki döviz hareketliliğine baktığımızda; kurun, 2012 yılı sonundan bu güne ortalama %100’lük bir artış gösterdiğini görmekteyiz. Nitekim, Amerika Doları 2012 yılı sonunda 1.782, 2013 yılı sonunda 2.134, 2014 yılı sonunda 2.318, 20015 yılı sonunda 2.907, bugünlerde ise 3.500 civarında seyretmektedir. Euro ise 2012 yılı sonunda 2.351, 2013 yılı sonunda 2.936, 2014 yılı sonunda 2.820, 2015 yılı sonunda 3.177, bu günlerde ise 3.650 civarında bir seyir izlemektedir. Özellikle, bu döviz kuru artışından, yabancı para cinsinden borçlanıp döviz cinsinden geliri olmayan firmalar en çok etkilenmiş durumdalar. Örneğin, 2012 yılında 100 milyon dolar borçlanan büyük ölçekli bir işletmenin 2012 yılında TL cinsinden borcu 178 milyon iken, 100 milyon dolar borcun bu günkü TL karşılığı 350 milyondur. Söz konusu kredi borcunun faiz yükünün getirdiği finansal yükümlülükleri dahi dikkate almadığımızda, bu mali yükü kaldırabilecek büyük şirketlerin sayısı fevkalade azdır. Söz konusu işletmelerin dönem karları kur farklarını dahi karşılayamamaktadır. Döviz kuru artışından en çok etkilenen diğer işletme grubu ise, döviz cinsinden kredi borcu olmamasına rağmen, hammadde ve ara malı ihtiyacını döviz cinsinden temin edip, ulusal para cinsinden “TL” ile satış yapanlardır. Döviz cinsinden girdi maliyetlerindeki bu artışı, yurt içi satış fiyatlarına aynı oranda ve eş zamanlı olarak yansıtmak son derece güçtür. Zira, iç piyasadaki rekabet nedeniyle sürekli fiyat artırımı yapmak ve bunu ithal girdi maliyetlerindeki artışa eşitlemek mümkün olmamaktadır. Döviz kurundaki artıştan nispeten az etkilenen işletme grupları ise hammadde ve ara mamül ihtiyacını döviz cinsinden temin ederek kısmen yurt içi piyasaya, kısmen de yurt dışı piyasaya satış yapanlardır. Bu firmalar da, iç piyasa satışlarının toplam satışlarına olan oranı ve satış fiyatlarındaki artışı kur artışına paralel bir şekilde revize edip edemediklerine göre az veyahut çok etkilenebilmektedirler. Döviz kurundan olumsuz etkilenmeyen işletmeler ise yabancı para cinsinden borçlanmayan, girdi maliyetleri ve satışları tamamen aynı döviz cinsinden olan işletmelerdir. Döviz kurundaki artışı tamamen döviz cinsinden satışları yolu ile telafi ettikleri için, kurdaki artış ve dalgalanmalardan olumsuz yönde etkilenmemektedirler. Yabancı para cinsinden borçlanması olmayıp, hammadde ve diğer girdi maliyetleri ulusal para cinsinden(TL) olup, satışları da döviz cinsinden olan firmalar ise kur artışından karlı çıkmaktadırlar. Ancak, döviz kurundaki artışı salt bu yönden değerlendirmek yanlış olacaktır. Zira, döviz kurundaki artış bir müddet sonra fiyat artışlarına ve enflasyona da sebebiyet verecektir. Öte yandan Merkez Bankası kur artışındaki şoku kırmak ve dövizin yurt dışına (ana vatanına veyahut daha güvenli limanlara) kaçışına mani olmak için bir faiz artırımı yoluna da gidebilecektir. Dolayısıyla bir müddet sonra işletmelerin ulusal para cinsinden kredi maliyetleri ve finansal yükleri de artış gösterecektir. Öte yandan, ulusal paranın sürekli değer kaybetmesi ve döviz kurlarındaki artış finans yapıları kırılgan olan işletmelerin temerrüt riskini artırmasından dolayı kredibilitelerinin azalmasına, planladıkları yatırım ve üretimi yapamamalarına da sebep olabilecektir. Artan döviz kurunun finansal yapıları kırılgan veyahut zayıf olan işletme ve sektörler üzerindeki risklerini minimize etmek için; öncelikle finans departmanının ve işletme yöneticilerinin bu konuda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi fevkalade önem arz etmektedir. Kur istikrarsızlığının olduğu dönemlerde mümkün mertebe yabancı para cinsinden borçlanılmaması ve borçlanma vadelerinin işletmenin finans yapısına göre ayarlanması, dövizle hammadde ve ara mamül girdisi olan firmaların ihracat pazarlarına yönelmesi veyahut iç piyasa satışlarını dövize endeksli olarak sürekli revize etmeleri gerekmektedir. İşletmelerin, yatırım yapmaları halinde; öncelikle öz kaynaklarını kullanmaları ve yapılacak yatırımda döviz cinsinden girdilerin ve ithal makine ve teçhizatın çokluğuna bağlı olarak olası maliyet artışlarının iyi bir şekilde hesaplamaları icap etmektedir. İşletme sermayesinin artırılarak, imkan olması halinde yabancı para cinsisinden kredilerin ödenerek kapatılmasını da bir tedbir olarak önermekteyiz. Olumsuz kur artışı risklerinden en az etkilenmek dileğiyle…