Bu yazımızda, “iflas erteleme” müessesesinin finansal ve vergisel bir analizini yapacağız. İflas erteleme sistemi, son zamanlarda ismi çokça zikredilen ama daha çok ağır aksak yürüyen, menfi yönleri ön plana çıkan, ancak buna rağmen üzerinde detaylı çalışma yapılmaya değer önemli bir ekonomik ve hukuksal enstrümandır. Bilindiği üzere, ulusal ve bölgesel bazdaki KOBİ ve Büyük Ölçekli İşletmelerin kronik hastalıklarından biri, belki de en önemlisi işletmenin finans ve mali yönetiminde gösterilen zaafiyetlerdir. İyi yönetilemeyen bir işletmenin, banka ve finans kurumları nezdinde kredibilitesi azalmakta, kredi limitleri daralmakta ve bu nedenle de banka ve finans kurumlarından yeni kredi temininde zorluklar yaşamaktadır. Bu finans temini sorunu, bir süre sonra kriz boyutuna ulaşmakta, işletme, kısa vadeli borçlarını ödemek, çeklerini yazdırmamak ve piyasada itibar kaybına uğramamak adına çok daha pahalı finans kaynaklarına baş vurmakta ve piyasa koşullarına uygun kredi temini adeta imkansız hale gelmektedir. Bu aşamadan sonra artık işletmenin finans ve mali sistemi tamamen bozulmaya başlamış, mevcut ekonomik çıkmazdan kurtulmak için finansal kaynak temin etmek, temin edilen kaynak ile üretim yapıp kazanmak ve bu kazandığı ile hem mevcut kredileri ödemek hem de yeni kredi temin etmek için bankalar nezdinde göz kamaştıracak bir bilanço ortaya koyma döngüsü işlemez hale gelmektedir. Zira, kullanılan finansal kaynakların yüksek maliyetli oluşu nedeniyle işletmenin yoğun rekabet koşuları altında kar etme şansı bulunmamaktadır. Bundan bir adım sonrası ise Türk Ticaret Kanunda tanımlanan borca batıklık halidir. Yani artık, işletmenin aktifinde yer alan varlıklar ve alacakları borçlarını karşılamaya yetmiyordur. İşte bu tarz sıkıntılar yaşayan, ancak nefes almak için zamana ihtiyacı olan firmaların yeniden ekonomik yaşamın normal seyrine dönebilmeleri için bir takım yasal düzenlemeler yapılmıştır .Bunlardan en önemli düzenleme ise İflas erteleme sistemidir. Sistem, böyle bir kısır döngüden kurtulmaları için işletmeye yeni bir şans daha tanınması ve yeniden ayaklarının üstünde durabilme beklentisi ile ihdas edilmiştir. Konuya ilişkin hukuki düzenlemeye baktığımızda Türk Ticaret Kanununun sermayenin kaybı, borca batık olma durumu başlıklı 376a/3 maddesinde “Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister”. açıklamasına yer verilmiş, Aynı Kanunun, İflasın Ertelenmesi başlıklı 377 maddesinde ise: “ Yönetim kurulu veya herhangi bir alacaklı yeni nakit sermaye konulması dahil nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri gösteren bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilir. Bu halde İcra ve İflas Kanunu'nun 179 ila 179/b maddeleri uygulanır.” denilmektedir. İcra ve İflas Kanununun Erteleme Tedbirleri başlıklı Madde 179/A maddesinde “Mahkeme, iflasın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaylanması için derhal bir kayyım atar; ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alır.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı kanunun “Erteleme Kararının Etkileri” başlıklı 179/B maddesinde ise ; “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez. Erteleme sırasında taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez.” demek suretiyle iflas erteleme sisteminde cebri takip işlemlerinin yapılamayacağına açıklık getirmiştir. İflas erteleme sistemini ve konuya ilişkin yasal düzenlemeleri özetlemek gerekirse; borca batık bir işletmenin mahkemeye sunacağı bir iyileştirme projesinin kabul görmesi halinde, normal ticari hayatına dönmesi amacıyla borca batık firma hakkında ne kamunun ne de özel sektör firmalarının alacakları için bir icra takibi yapamadıkları bir sitemdir. Ancak ne var ki, sistemin yürümediği ve çok ciddi bir revizyon ihtiyacının olduğu da apaçık ortadadır. Nitekim, son zamanlarda iflas erteleme sisteminin tıkandığı , konuya ilişkin bir yasal düzenleme yapma lüzumunun olduğu hususunda ilgili Bakanlardan da üst üste açıklamalar yapılmıştır .En son 9 Haziran 2016 tarihinde Başbakan Binali YILDIRIM “İflas eteleme kötüye kullanılıyor. Vecibelerini yerine getiremeyen, iradeleri dışında zor duruma düşenlerin müracaat edeceği bir yol olmasına rağmen, yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin, başvurduğu bir hile aracı haline getirdiler. Bu, iş aleminin aciliyet arz eden sorunudur. Önümüzdeki haftalarda bu meseleyi kökünden hal edeceğiz.” Şeklinde beyanda bulunmuştur. Elbette ki, hiç bir firmanın iflasa sürüklenmesi, ticari hayatının sonlanması, arzulanan bir durum değildir. Ancak, iyi niyetle ihdas edilen “iflas erteleme sisteminin” uygulamada yasal gerekçesinden uzaklaştığı, istismara sebebiyet verdiği ve işlevsizleştiğini görmekteyiz. Zira İflas erteleme sistemi, mevcut alacaklıları iflasa doğru adım adım yaklaştıran bir sisteme dönüşmeye başladı. Sistem, borçluya uzun bir süre nefes aldırırken, alacaklıyı ise meşakkatli ve sonunda ışık olmayan bir belirsizliğe sürüklemekte ve ticari alacaklarını tahsil edemez hale getirmektedir. Sistem özellikle şu konularda tıkanma göstermektedir: Borca batık şirket, yıllarca kötü yönetilmiş olmasına rağmen ticaret mahkemesine sunulan basit bir iyileştirme projesinin kabul görmesiyle iflas erteleme kararları alınabilmektedir .Oysa ki ticari hayatın içinde bu denli kısa sürede etkin sonuç yaratacak hiçbir sihirli değnek yoktur. Kendisinin ve işletmesinin ticari itibarını düşünerek iflasa mani olmaya çalışan iyi niyetli işletme sahipleri olmakla birlikte , şirketlerin ve bankaların icra takibinden kurtulmak ve iflas erteleme süresi içinde işletmenin içini boşaltarak farklı unvan altında ve farklı kişiler adına yeni bir işletme kuran ve iflas erteleme sistemini kötüye kullanan işletme sahipleri de bulunmaktadır. Ancak sistem, mevcut hali ile buna engel olamamaktadır. İflas Erteleme kararı alan şirketten alacağı olan firmalar, icra takibi yapamadıkları için ticari alacaklarını alamamakta, sonuçta kendileri de iflasla karşı karşıya kalabilmektedir. Yani sistem, işletmenin iflasına mani olmaya çalışırken alacaklı diğer işletmelerin iflasına da sebebiyet verebilmektedir. Vadeli çalışan sektörlerde bir taraf sürekli borçlu ve bir taraf da alacaklı olmaya devam ettiği için borçlu firmanın her an alabileceği iflas erteleme kararı sebebiyle vadeli çalışan sektörleri, alacaklarını tahsil edememe riski beklemektedir. Sürece yön veren bilirkişi ve kayyumların gerekli yetkinliğe ve tecrübeye sahip olmaması, nedeniyle işletmenin aktiflerinin eridiği ve borca batıklık halinin daha vahim bir hal aldığı gözlemlenmektedir. Yetkili mahkemeler iflas erteleme kararlarını çok hızlı verebilmekte, şirketi iflastan kurtaracak olan iyileştirme projesinin uygulanabilirliği, ciddiyeti ve inandırıcılığı yeterince irdelenmemektedir. Ticaretin gelişip büyümesi neşv-u nema bulması; tacirler arasındaki güven ilişkisi ve bu ilişkiyi besleyip güvence altına alan iyi düzenlenmiş bir mevzuat ve iyi işleyen bir hukuk sistemi ile mümkündür. Oysa ki iflas erteleme sistemi, şu hali ile tacirler arasındaki güven ilişkisini derinden sarsmıştır. Sistem , uygulamada sadece borçlu işletmeyi korumakta, alacaklıların menfaatleri ikinci planda kalmaktadır. İflas Erteleme Sistemi, alacaklının alacaklarını kolaylıkla tahsil ettiği, hem borçluyu hem alacaklıyı koruyan bir yapıdan iyice uzaklaşmıştır. Bankalar da iflas erteleme sisteminde icra takibi yapamadıkları için kredi dönüşlerinde sorunlar yaşamakta, bu sebeple de aynı sektörde faaliyet gösteren diğer işletmelere kredi verme hususunda daha çekingen bir tavır sergilemektedirler. Sistem, bir bütün olarak sonuç üretememekte , yeniden hayat bulan ve normal ekonomik yaşamına dönen şirket sayısı arzulanan seviyeye çıkamamaktadır. İflas ertelemenin vergisel açıdan en önemli boyutu ise, iflas erteleme kararı alan şirketten olan alacaklar için, şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı veyahut değersiz alacak olarak gider yazılıp yazılamayacağı hususudur. Vergi Usul Kanununun 322. maddesine göre bir alacağın değersiz alacak statüsünde değerlendirilip gider yazılabilmesi için mahkeme kararına veyahut kanaat verici bir belgeye göre artık alacağın tahsil imkanının kalmamış olması gerekmektedir. Oysa ki iflas erteleme kararı almış şirketten olan alacaklar, ortadan kalmamakta yani tahsili imkansız hale gelememekte, sadece belli bir süre icra takibi yapılamamaktadır. Bu nedenle hala tahsil imkanı bulunan, bu alacakları değersiz alacak olarak değerlendirip gider yazmak mümkün değildir. Vergi Usul Kanununun Kanunun 323 . maddesi kapsamında şüpheli alacak olarak değerlendirip bu alacak için gider yazmanın şartı ise, bahse konu alacak için dava açılması veya icra takibinin başlatılmış olmasıdır. Ancak yukarıda zikredilen mevzuat hükmü gereği iflas erteleme kararı alan şirketlere yönelik icra takibi yapılması mümkün değildir. İflas erteleme kararı alan firmalara yönelik dava açılması halinde şüpheli alacak ayırmak mümkün iken, ihtilaflı olan husus ise, dava açılmayan hallerde vadesi geçen alacaklar için icra takibi yapılamaması nedeniyle şüpheli alacak kapsamında gider yazılıp yazılamayacağı konusudur. Bu hususa ilişkin Maliye Bakanlığının görüşü, şüpheli ticari alacağın ayrılabileceği yönündedir. Çünkü, İflasın ertelenmesi kararı, dava açan veyahut açmayan tüm alacaklılar için hüküm ifade etmektedir. Bu nedenle iflası erteleme kararı alan şirketten tahsil edilemeyen ve icra takibi de yapılamayan alacaklar için mahkeme kararın verildiği yılda şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabilecektir. Burada önem arz eden husus, şüpheli alacağın, mahkemenin iflas erteleme kararını verdiği yılda ayrılma mecburiyetidir. Sonraki yıllarda şüpheli alacak yazma imkanı bulunmamaktadır. O yüzden işletmelerin bu süre sınırına dikkat etmeleri fevkalade önemlidir. Ancak iflas erteleme kararı alan şirketten olan alacağın vadesi sonraki yıllara denk geliyorsa vade tarihinde şüpheli alacak ayırmak gerekmektedir.